BİLİNÇLİ İNANÇ-BİLİNÇLİ İMAN 3.BÖLÜM A.ERSİN



Diğer iki bölümün devamıdır

“Tanrı inancı kozmik bir iç güdüdür.”
“İnsan inancını şuur (bilinç) ve mantıkla denetleyen varlıktır. Olumlu veya olumsuz olarak nitelendirilen her türlü inancın oluşmasında , şuurun rolü büyüktür., dolayısı ile kişinin inancını, şuurunu kullanabildiği ölçüde oluşan şuurunun genişliği , derinliği belirler.”
Düşünmeye elverişli bir bedenle Dünyaya gelen çocuk , ruhundan aldığı algılama gücü ile dış dünyadan, evresindekilerden, kendi bedeninden izlenimler almaya başlar. Bu izlenimler sinir sistemi merkezi beyin tarafından akla ulaştırılır. Akıl ulaşan izlenimlerden aldığı etkiyi düşünceye dönüştürerek Dünya realitesine intibak ettirmeye başlar. Böylece İLK DÜŞÜNCENİN meydana gelmesi ile İLK İDRAK oluşur. Akıl, bilgi ve tecrübenin oluşturduğu düşünce yapısı, çevreninde etkisiyle de zamanla kişinin DEĞER YARGILARINI oluşturur. Kazanılan bu DEĞER lerin çeşitli konularda ve durumlarda kişi tarafından yaşama uygulanması ile BİLİNÇ belirli hale gelir. Kişi bu Bilinçle inanma yetisini eyleme geçirir. Bu inanma yetisi de kişiyi o ana kadar kazanabilmiş olduğu DEĞERLER’ ler le orantılı bir İNANÇ ‘a yöneltir.
Kişi inanç ihtiyacını bilinç seviyesine bağlı ve orantılı olarak karşılar. En yüksek tekamül, bilinçli arayışla, bilinç sahasını derinleştirmek, geliştirmek, bilinci yüceltmektir.
Bilincini yüceltme görevi insanın kendi sorumluluğudur. Çünkü “insan kendine emanet edilmiştir.”
Ancak insan her ne kadar “kendine emanet edilmişte “ olsa yüce mekanizma insanları ilahi irade kanunları ile gerektiğinde yönlendirmektedir. ” İnsanoğlu dalgaların döve döve kıyıya ulaştırdığı tahta parçası gibidir” İşte bu dalgalar insanoğlunun karşılaştığı olaylardır, İdraklenmelerine, bilinçlenmelerine yardımcı olmaktadır. Ne var ki bu eğitim sistemi pek çok yaşamları da içeren zorlayıcı, acı, ıstırap verici bir eğitim sistemidir. Bu dalgalara bilinçsizce karşı koymak yerine onlara uyum sağlamayı, nasıl davranması gerektiğini öğrenmek gerekir. Bu gerçeği anlayan, içinde bu bilgiyi, bu inancı taşıyan kişi bu uyumu, çok daha çabuk yakalayacak, kıyıya daha çabuk ulaşacaktır.
Bu kıyı hep belirtilen manevi alemlerdeki insanüstü yaşamdır.
“Bilinçli inanc’ın gayesi, gerçek mutluluğa ve tekâmüle yönelik bir uyum ve bütünleşmedir.” T.Olgaç
Toplumların ve toplum içindeki bireylerin diğerlerinin aleyhine kendi menfaatlerini oluşturma adına yaptıkları adaletsiz davranışlar, “bütündeki” uyumu zedelemektedir. Bu tür davranışların yanlışlığı yaratılan olaylar aracılığı ile ilahi mekanizma tarafından ibret alınması gereken biçimde gösterilir.Bir anlamda da ceza mahiyetinde olan bu uyarılar ( tabi afetler gibi) bireylerin ve toplumların huzur ve mutluluklarını olumsuz yönde etkileyen olaylardır
“Huzur ve mutluluğa kavuşmak amacıyla, her şeyle uyum haline gelebilmenin kaçınılmaz koşulu,
YÜCE DÜZEN’inin temelini oluşturan HAK ve ADALET’ e bilinçle yönelmektir. “ T.Olgaç
Kişi Bilinçli İman’ın hangi seviyesinde olduğunu kendince nasıl belirleyebilir sorusunun cevabı aşağıdaki tebliğdedir
 “Şuurlu(bilinçli) tekâmül safhalar arz eder. Bu safhaların sabit hudutları yoktur ; fakat liyakatleri ile şuurlu tekâmül mertebesine erişenler, (kendilerinin nerede olduğunu bilmeleri için) hudutlanmış (sınırlanmış) gibi gözüken bazı tekâmül merhalelerini kalıp olarak kullanarak, kendi ruh seviyeleri hakkında bir bilgi sahibi olabilirler.”
“Fakat şuurla tekâmülü idrak edenlerin, idrak ettikleri için de otomatik olarak bu yola girenlerin, her şeyden evvel zamanın realitesini ve vicdanlarını nazar-ı itibara alarak, aşağıdaki hususlarda kendi kendilerini kontrol etmeleri ve azami gayretle bitaraf olmaya çalışarak eksiklerini giderme yolunda gayret göstermeleri gerekir”.

“Bilinçli tekâmül’ü idrak seviyesine erişmiş bir insanın, her şeyden evvel kendi durumunu ve eksiklerini objektif olarak tespit etmesi, ANALİZ-SENTEZ metotlarından faydalanarak sebeplerini araştırması ve bu sebepleri teşhise çalışarak RUH eksikliklerini yine kendi liyakati ile tedavi ederek tamamlaması gerekir.”
 En başta kontrol edilmesi ve eksiklerinin giderilmesi gereken hususlar şunlardır.

1. TANRININ İZAHI İMKÂNSIZ BİR VARLIK OLDUĞU,
HATTÂ ONA BU BAKIMDAN VARLIK VEYA DEĞER DAHİ DENİLMESİNİN DOĞRU OLMADIĞI FİKRİNİ, İNANARAK BENİMSEMİŞ OLMASI,

2.KENDİSİNİN, MUTLAK TEKÂMÜL KANUNUNA UYGUN OLARAK YÜCELEN BİR VARLIK OLDUĞUNA İNANMASI,

3.BİLİNEN MÂNÂDA NE DOĞUM, NE DE BİR ÖLÜMÜN OLMADIĞINI, HAYATIN İLK HÂLK OLUŞ ÂNINDA BAŞLADIĞINI,
BU AN’I İSE, ZAMAN MEFHUMU İLE İZAHA İMKÂN OLMADIĞINI ANLAYACAK VE İNANACAK SEVİYEYE YÜKSELMİŞ OLMASI,

4.DİN DEVRİNİN GETİRDİĞİ HER TÜRLÜ USÜL VE İBADETLERİN, TEKÂMÜL’E HİZMET GAYESİ TAŞIDIĞINA VE BÜTÜN DİNLERİN MUHTEREMLİKLERİNE İNANMASI,

5.HALEN DİN DEVRİ REALİTESİ İÇERİSİNDE OLANLARI, MENSUP BULUNDUKLARI DİNİN ESASLARINA BAĞLI KALMAYA TEŞVİK ETMESİ, FAKAT DİNLERİN TEKÂMÜLDE GEÇİLMESİ GEREKEN MERHALELER OLDUĞUNU ÖĞRETMESİ,
ÖĞRENDİKLERİNİ ÖĞRETİRKEN DE, ÇOK TİTİZ HAREKET EDECEK BİR SEVİYEYE YÜKSELMİŞ BULUNMASI,

6.KENDİ HATALARINI VE DEĞERSİZLİĞİNİ, YETERİ KADAR ANLAYABİLECEK BİR SEVİYEYE ERİŞMİŞ OLMASI,

7.KENDİNİ, VİCDAN SESİNİ DAİMA DUYABİLECEK BİR SEVİYEYE YÜKSELTMESİ, KENDİ HAKLARI İLE BAŞKASININ HAKLARINI AYNI GÖRMESİ, REALİTE VE ŞUURU (BİLİNCİ) NİSPETİNDE HAK BİLDİĞİNİ HAYATINA TATBİK ETMESİ, MÜTEVAZİ, AFFEDİCİ OLMASI,
AF VE YARDIM EDERKEN ŞUURUNU KULLANMASI,

8. KİN DENİLEN HİSSİ, VARLIĞINDAN İZ DAHİ BIRAKMADAN ÇIKARIP ATMASI, VAZİFE ŞUURUNA SAHİP OLMASI VE CİNSÎ HİS VE ARZULARINI, ZAMANIN REALİTESİNE UYGUN OLARAK VİCDANI VE ŞUURU İLE AYARLAMASI,
KENDİ YÜKSEK REALİTESİ İÇİN MAHSURSUZ, FAKAT TOPLUM REALİTESİ İÇİN MAHSURLU OLAN HAREKETLERDEN VAZİFE ŞUURU İLE VE LİYAKATLE UZAK BULUNMASI,

9. YERSİZ TENKİTLERLE KARŞILAŞARAK, VAZİFENİN RUHUNU MANEN ZEDELEYECEK HAREKETLERDEN UZAK KALMASI, HÜLASA HERKESİ KENDİSİ, KENDİSİNİ DE HERKES BİLMEYE ÇALIŞARAK, MADDÎ HIRS VE TEMAYÜLLERİNİ YENMESİ,

10. MADDEYİ İSE ÇOK FAYDALI BİR TEKÂMÜL FAKTÖRÜ OLARAK SEVMESİ VE ONDAN DAHA FAZLA
FAYDALANILMASINI SAĞLAYACAK TEŞEBBÜSLERE GİRİŞMESİ VE İLMÎ YOLLARDAN OLACAK BU TEŞEBBÜSLERİ DESTEKLEMESİ GEREKİR.
“İşte bu hassaları haiz veya haiz olma yolunda şuurla çalışmaya kararlı olanlardan şuurlu tekâmül mertebesine erişenler, bu yolda yürüyebilirler. “
Burada da çok açık bir şekilde belirtildiği gibi, zaman zaman sadaka vermekle, mum yakmakla, vs Tanrı ya yaklaşmak söz konusu olamaz, Bilinçli bir iman ve buna uygun eylemler gereklidir.
Aral Ersin/.tekâmül yolcusu

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADER VE MUKADDERAT NEDİR / A.ERSİN

sevgi ve cinsellik 3

Ruhsal gelişim ve Realite kavramı