RUHSAL TEKÂMÜL 3.BÖLÜM
2.bölüm sonunda bıraktığımız yerden,
“EVRENSEL
AHLÂK” KONUSUNA devam edelim.
Evrensel
Ahlak öğretisi “insan olma “ yolunda
yani Ruhsal Tekâmül anlamında gelişmek demek manevi, vicdani değerleri
özümseyebilmek demektir.
-Daha hoşgörülü, insaflı,
-Daha sabırlı
-Daha Sevgi dolu,
-Daha Merhametli, Paylaşımcı,
-Daha Sorumlu,
-Daha Ahlaklı,
-Daha Üretken
Yani DAHA FAZLA DUYARLI olabilmek
demektir.
“ RUHSAL Tekâmülde gaye (bu
değerlerin önemini özümseyecek ve uygulayacak) idrak seviyesine
ulaşabilmektir.” (tebliğ)
Yani, bilinci, farkındalığı yeryüzünde mümkün olabilecek en üst
seviyesine getirebilmek, BİLİNÇLİ YAŞAMAKTIR.
Yalnızca Ruh
dünyevi bağlarından kurtulup uhrevi âlemlere göçtüğünde edinilen bu bilgiye
İnsanlık artık isterse günümüzde de ulaşabilmektedir. Bugünün iletişim
imkânları ve insanların eğitim düzeyi ve zihinsel bilinç düzeyi bundan iki- iki
bin beş yüz sene öncesi ile mukayese dahi edilemez. Eski çağlarda çok gizli
tutulan, üzeri örtülü sır olarak saklanan gizli (ezoterik) bilgilere, yaşam / ölüm sırlarına ancak çok özel
sınavlardan geçirilerek kabul edilen ender kişiler ulaşabilirdi.. Bunun nedeni
sadece hevesli adayları değil, edineceği bilgileri ileride en doğru şekilde
kullanabilecek doğru kişileri de seçebilmekti.
Örneğin Eski
Mısır’da Mezopotamya’dan, Anadolu’dan, rahip olmak isteyenler Mısır’ın Memfis
şehrindeki tapınağa müracaat ederler, bunların her biri tek tek mülakata
alınır, bazı sorulara cevap vermeleri istenir, ilk eleme yapılırdı. Aday bir hafta
on gün tek başına bir odada kimse ile görüştürülmeden tutulur, böylece kendi
kendine kalarak daha sonraki sınavlara devam edip edemeyeceğini anlaması
istenir, aday hala kararlı ise dönüşü olmayan daracık karanlık bir dehlize
bırakılır kapı arkasından kapanırdı. Aday bu karanlık lâbirent gibi koridorda sürünerek
çıkışı bulmaya çalışır, uzun gayretlerden sonra bulduğu çıkış ise derin bir
uçuruma açılırdı. Aday ne yapacağını bilmez şaşkın dururken görünmeyen
fısıltılar kendisine boşlukta yürüyerek üç dört metre ilerideki karşı platforma
ayak basmasını söylerdi. Söylenen bu söze iman eden aday adım attığı zaman
gözden gizlenmiş bir köprüye ayak basar ve böylece kolayca karşıya geçebilir, Bu
inancı gösteremeyenler başarısız olarak ihraç edilirdi. Bu sınavı geçen aday
ise son bir sınav için rahat bir salona alınır, kendisine yemek verilir, daha
sonra yanına içki ve güzel kızlar gönderilirdi. Bunlara da yüz vermemesi
gereken aday sonuçta giriş sınavında başarılı olmuş sayılırdı. Çünkü hedef iradesine ve nefsine hâkim inançlı kişileri
bulmak ve yaşam – ölüm sırlarını öğretmekti. Bu adaylar daha sonra uzun yıllar
süren öğrenim ve eğitimden geçerek rahip olabilirlerdi.(E.Candan Gizli Sırlar
öğretisi)
Geçmişte
uzun ve zahmetli öğrenim yıllarından sonra hazmedilerek varılan bilgilere
günümüzde gelişmiş teknoloji sayesinde isteyenler anında ulaşabilmektedir.
Ancak teorik bilgilerle ruhsal değerleri hemen özümsemek, benimseyip
içselleştirebilmek asla mümkün değildir. ”Tedriç kanunu” denen zaman içinde deneyimlerle
yavaş yavaş ve aşamalı oluşan bir farkındalıkla bu ancak gerçekleşebilir.
İnsan beynin
sağ tarafı ile öğrenir ama sol tarafı ile idrak eder, o bilginin gerçek
anlamının farkındalığına ulaşır. Sağ tarafı ile öğrendiği bilgi bazen yıllar
boyu yaşanan deneyimler ile beynin sol yanında duygusal alanda olgunlaşır,
idrak edilir.
Bu sürece Tasavvufta
“akıl, tefekkür rahminde büyüyerek oluşur ” denir. Yani bir “ruhsal bilgi” belirli bir zaman içinde derin düşünce ve
deneyimlerle zihinde ve duygularda olgunlaşarak senteze ulaşır.
Günümüzde kısa
yoldan az zahmetle bir şeylere, sahip olmaya şartlandık. Bilgi de bile böyle.
Komprime haline getirilmiş mesajlar, içi doldurulmamış sloganlar, özet haline
getirilmiş kitaplar, üzerinde düşünmeye bile zaman ayıramadan hemen ulaşabildiğimiz
ve anlamlarını yeterince idrak edemeden sahiplendiğimiz şablon sözler. Amerika
orijinli gelişim kitapları, 10 aşamada nasıl Nirvana’ya, aydınlanmaya ulaşılır,
telepatik güçlerinizi nasıl elde edersiniz….vs.
Demek her
şey böylesine kolay..!
Örneğin, son
yılarda insanın Tanrısal varlık olduğu, içinde Tanrısal bir ruh taşıdığı
bilgisi hep konuşulmakta ve herkes kendini Tanrısal bir varlık olarak ifade
etmektedir.
Peki ; “Tanrısal
varlık” olmak, ”Tanrısal bir ruh” taşıyor olmak ne demek? Bunu derinliğine
düşünüp, anlamaya özümsemeye çalışıyor muyuz?
Tanrısal
olmak demek içimizde sonsuz, koşulsuz sevgi, şefkat, hoşgörü değerlerini
barındıran “bir ÖZ, bir enerji tohumunu” taşıyor olmamız, Ruh diyebileceğimiz bu
“öz enerji çekirdeğinin” Kadir-i
Mutlak tarafından bize sonsuz bir varlık olma gücü ile beraber verilmiş olması
demektir. Biz Yaratan’a adeta görünmeyen bu ip, bir tür enerji bağı ile
bağlıyız. İnsan denen varlık özünü
oluşturan adına Ruh da diyebileceğimiz bu enerji bağı ile yeryüzüne doğar.
İnsanın görevi içinde taşıdığı bu tohumu ve içindeki değerleri İDRAK ile BİLİNÇ ile büyütüp
geliştirmektir. Bilinmelidir ki “ÖZ ENERJİ TOHUMU” İSTİSNASIZ HER VARLIKTA
MEVCUT OLUP, BİREYDE DÜŞÜNCE EYLEMİNİN BELİRMESİNDEN İTİBAREN AŞAMALI OLARAK
GELİŞİR. BİZDEN İSTENEN; SEVİNCİMİZLE, ISTIRABIMIZLA, YEİS VE ÜMİDİMİZLE
YAŞARKEN BİLİNÇ- İDRAK VE VİCDANIMIZI GELİŞTİREBİLMEKDİR.
Kur’anda ki “Allah insanı kendi suretinde yarattı” ifadesinin de anlamı
budur. Ruhsal tebliğlerde de belirtildiği gibi Yaradan’ın ilahiliğinden bizim
mayamıza da katıldığı anlamındadır.
Aynı orijinden
gelen bütün varlıklar bir benzetme yaparsak adeta tek bir merkeze, bağlı bir
bilgisayar ağının üniteleri gibidir.
Tasavvuftaki
ifadesi ile;
“Kâinat yekvücut, tek bir
varlıktır. Herkes ve her şey görünmez iplerle bir birine bağlıdır”
ARAL ERSİN/Tekâmül yolcusu aral.ersin@gmail.com