RUHSAL TEKÂMÜL 4.BÖLÜM



 İlk üç bölümün devamıdır...

Yaratan’ın maddi ve manevi sonsuzlukları kapsayan enerjisinden bize yansıttığı enerji kaba bir benzetme ile okyanusların içinde bir damla gibidir. Yahut vücuttaki bir tüy gibi. Tüy vücuda aittir, onun bir parçasıdır ama asla vücut değildir! Damla okyanusa aittir ama asla okyanus değildir.
“Ben size şah damarınızdan daha yakınım” sözünün bir anlamı da budur. Bu enerji’ nin dokusu ise  hep tekrar ettiğimiz ; sevgi, şefkat, hoşgörü, dürüstlük, paylaşımcı, adil  ve üretici olmak gibi  EVRENSEL AHLAK değerleridir.
Bu değerlerin kökünde ise SEVGİ vardır.
Sevgi bir enerjidir. İlahi âlemlerden bize yansıyan bizim de çevremizdeki bütün varlıklara yansıtmamız gereken bir enerji. Bizi Yaratan’a bağlayan ip budur.
Yaratan’ın bir tohum gibi içimize yerleştirdiği bu içgüdüsel ham enerji pek çok defa “yeniden bedenlenmeyi” (Reenkarnasyonu) içeren yeryüzü yolculuğumuzda idrak ve tekâmül merdivenlerinde yükseldikçe ışıldamaya, parıldamaya başlayacaktır.
Sevgi enerjisi asla kaybolmaz ama kişinin benliğine göre yön değiştirerek akar. Hırs olur, şehvet olur, öfke olur, kin olur, EGO olur ama asla yok olmaz.  İşte ‘Sevgi’nin bu olumsuz yönleri olan  “aşırı duygular”  benlikten kaybolup eksildikçe onların yerini anlayış, hoşgörü, şefkati içeren gerçek sevgi doldurur. Bencillik, Ego biter, geriye sadece salt sevgi kalır.
Egomuzun, yani bencilliğimizin yarısı farkındalığımızı arttırarak, diğer yarısı da şefkat, hoşgörümüzü arttırarak yok edilebilir.
Adeta 25 mumluk bir ampulün 1000 mumluk parlaklığa ulaşarak ışığını çoğaltması gibi.
Ruhsal gelişimin, tekâmül sürecinin içinde barındırdığı sırrın kökeni, özü işte budur.
Gerçek Sevgi; hoşgörü, anlayış, saygı ile karşındakine yaklaşmak hem kendini hem diğerini sadece bir beden, zihin olarak değil, varoluş içindeki yolculuğuna çıkmış diğer bir ruh olarak görmekle mümkün olur.
Bir benzetme yaparsak aynı okulda ki talebeler gibiyiz. Okuduğumuz sınıfa bağlı olarak bilgi seviyelerimiz, yaş olgunluğumuz farklı olabilir ama sonuçta okulun kaideleri, ders saatleri, imtihan prensipleri vs. değişik sınıflarda okuyan hepimiz için geçerlidir. Neticede hepimiz aynı okuldan diplomalarımızı alarak mezun olmaya çalışıyoruz.
Bilmemiz gerekir ki bizler henüz “Tanrısal olmuş” değiliz. Tanrıya ait olma yolunun başındayız. İçimizde bu ahlaki değerleri bir çekirdek gibi, tohum gibi taşıyan varlıklarız. Bu Tanrısallık tohumunu, çekirdeğini büyütüp ulu bir ağaç yapmak bu potansiyelin enerjisini geliştirmek bize bağlıdır. Emek vermeden bunu gerçekleştirmek ise mümkün değildir. Anlayış, akıl, mantık ve ahlak sınırlarımızı yükselterek oluşturacağımız BİLİNCİMİZİ kusursuz bir sevecenlikle taçlandırmak sorumluluğundayız.
Bu çekirdeği bizi Yaratan’ın sonsuz katına ulaştıracak uzun dalları olan yüce bir ağaç haline getiremezsek, onu geliştirmeyi bilemez güdük bırakırsak biz hiçbir şey değiliz.
İşte “insan kendine emanet edilmiştir” sözünün anlamı buradadır.
Bu yöndeki bilgimizi, idrakimizi, enerjimizi arttırarak, bu enerjiyi eylemlere yansıtarak yolculuğumuzu sürdüreceğiz.
Hepimiz Tanrı yolundaki “Tekâmül Yolcuları” olacağız.
Bu bilgi derecesine bizi ulaştıracak “Tekâmül Yolculuğunun” ana prensipleri şunlardır:
1-Hiçbir puta, yani günümüzün putları olan şöhret, güç, para vs. özelikle de kendimize tapınmamak EGO’muzu yüceltmemek, yani aşırı isteklerimizi, hırslarımızı, kontrol altına almasını öğrenerek, EGO’muzu bunların etkisinden kurtararak onların esiri olmadan bağımsız, özgür yapabilmek Maddesel değerleri, Manevi değerlerle dengeleyerek kullanabilmesini öğrenmek. (bir el yerde, bir el gökte sözüne uygun olarak)

2-Tanrının sonsuz şefkati ve hoşgörüsünü içinde taşımayı ve etrafına yansıtmayı  öğrenmek için gayret, çaba sarf etmek.“ ben kainatlara sığmam ama kullarımın kalbine sığarım” ve  yine Hz. Muhammed’in “ En büyük cihat insanın nefsine, bencilliğine karşı savaş vermekle görevli olmasıdır” sözüne  uygun olarak “Sevgi’nin ve Cihat’ın” anlamını doğru anlayarak uygulamak.

3-Herkesin kendisi gibi Tanrısal bir ruh taşıdığını hepimizin ayni orijine ait parçalar olduğunu, bitki, hayvan,  insan bütün canlılara hoşgörü ve şefkatle davranmamız gerektiği gerçeğini idrak etmiş olmak, kendimiz gibi diğerlerinin de aynı bütünün bir parçası olduğunu anlamak. ( yukarıda verdiğimiz aynı okulda okuyan, aynı okulun şartlarına tabi olan ama farklı üst-alt sınıflarda, farklı bilgi seviyelerinde olan öğrenciler örneğinde olduğu gibi)
4-Üretken olmak. İnsan yaşamının çok değerli kullanılması gereken bir süreç olduğunu bilmek. Sadece biyolojik olarak Yaratan’ın verdiği çoğalma gücünü kullanarak değil, insanlığın gelişimine ( düşünce, fen, bilim, sanat, edebiyat, doğa, yönetim, eğitim vs. dallarında) kendince katkıda bulunma gayreti içinde olmak. Yaptığı işi kırıcı bir rekabet anlayışı ile değil en doğru, en iyi biçimde yapmaya gayret etmek, bu hizmet anlayışı içinde bir görev sorumluluğunu taşıyarak, gerektiğinde sahip olduğumuz maddi, manevi değerleri paylaşabilmek. Bu görev mutlaka büyük işlerin adamı olmayı gerektirmez. Mesleğini yukardaki prensiplerle yürüten bir bahçıvan, bir temizlik işçisi bu hizmet anlayışı içindedir.

Bütün bunları özümseyerek gerçekleştirebilmek ise Ruhsal Tekâmül, kişisel gelişim ile mümkündür.
Bizi farkındalığa, bilgeliğe, yüksek bilince ulaştıracak tek yol, Ruhsal Tekâmül yoludur.
Ruhsal Tekâmül Yolculuğu irade gücü isteyen uzun ve zor bir yolculuktur. Ama bir yabancı lisan bile hemen öğrenilemiyor veya hemen doktor olunamıyor. Hele Ruhsal Tekâmül gibi entelektüel anlamdan daha ziyade sezilerek idrak edilmesi, farkındalığına varılması gereken bir konuda gelişim çok daha zor olacaktır. Çünkü; Duymak dinlemek değil, Dinlemek de mutlaka anlamak değildir. Anlamak ise her zaman idrak etmek değildir. İdrak edilen ise uygulamayı gerektirir. Bu safhaları aşabilmek herkes için pek çok yaşamı dahi kapsayabilecek olan uzun ve meşakkatli bir yol olacaktır.
ARAL ERSİN/ tekâmül yolcusu  aral.ersin@gmail.com




Bu blogdaki popüler yayınlar

KADER VE MUKADDERAT NEDİR / A.ERSİN

sevgi ve cinsellik 3

Ruhsal gelişim ve Realite kavramı