RUHSAL TEKÂMÜLE GİRİŞ 1.ARAL ERSİN
RUHSAL TEKÂMÜL NE DEMEKTİR
Ruhsal tekâmül, ADEMOĞLUNUN HEDEFİ OLAN YÜKSEK AHLAK SAHİBİ OLABİLMESİ , BU SEVİYEDEKİ RUHSAL OLGUNLUĞA VARABİLMESİ İÇİN ,EZEL-EBET SÜRECİ İÇİNDE YERYÜZÜNDE ÇIKTIĞI YOLCULUĞUN ADIDIR.
Ruhsal tekâmül, ADEMOĞLUNUN HEDEFİ OLAN YÜKSEK AHLAK SAHİBİ OLABİLMESİ , BU SEVİYEDEKİ RUHSAL OLGUNLUĞA VARABİLMESİ İÇİN ,EZEL-EBET SÜRECİ İÇİNDE YERYÜZÜNDE ÇIKTIĞI YOLCULUĞUN ADIDIR.
“Her insanın tekamülü; değer yargıları, idrak(farkındalık)
derecesi ile orantılıdır.. Makul bir vicdana sahip olmaktan başka bir hedefiniz
bulunmasın ki, vicdani bir idrake ulaşasınız Makul vicdanın ölçüsü o insanın
hadiselere ve nesnelere verdiği tepki (ile ölçülür) de yerini bulur.”
GİRİŞ :
Ben kimim? Bu dünyaya niçin geldim? Bir vazifem var mıdır?
Varsa nedir? Kimedir? Bu sualleri kendimize soruyor ve tatmin edici cevaplar
bulamıyorsak, bunun arayışı ve tatminsizliği içinde isek hiç endişemiz olmasın
ki bu suallerin cevapları vardır. Mühim olan bu sualleri kendine sorup üzerinde
ciddi bir şekilde düşünebilen, merakın ötesinde yaşamın anlamını bir sorumluluk
duygusu ile çözmek isteyen, içinde bir eksiklik adeta görevini yapamadığı
hissini taşıyan varlıklar olabilmektir. Düşünebilen, sorabilen ve cevap arayan
olmak! Bu ihtiyacı içinde duyanlar cevapları içeren bilgiye adım adım ilerideki
sayfalarda ulaşacaklardır. Ancak bu bilgi klasik dünyevi bilgilerin ötesinde
bir BİLGİ dir. Felsefik boyutta, duyularla, sezgi ile algılanıp ZİHİN ile
benimsenmesi gereken bir bilgi.
Çevremize, Evrene baktığımızda adına ister Tanrı diyelim,
ister evren, ister başka bir şey, ilahi bir gücün, kainatı düzenleyen bir
mimarın, Bir YARATAN’ ın olduğunu düşünür, kabul ederiz. Peki, bu derece
ahenkli, birbirini tamamlayan, aklın alamayacağı mükemmeliyetteki bir oluşumun,
yaradılışın içinde tesadüfen doğduğumuzu, yaşayıp, öleceğimizi, bir varlık
olarak bize de düşen bir görevin, varoluşumuzun bir nedeninin olmadığını nasıl
düşünebiliriz?
Bu ahenkli sistem içinde, yaşam dediğimiz özelliği karmaşa,
kargaşa olan, anlamakta zorluk çektiğimiz dünya hayatındaki üzüntü, sıkıntı,
zorlanmalar, üzüntüler, şaşkınlıklar v.s nedir?
Kainatlarında ötesinden, kavranamayacak sonsuz uzaklıktaki
bir orijinden gelen ve yine aynı şekilde sonsuz bir yayılımla bütün fizik ve
fizik ötesi alemleri kapsayan ve içinde taşıdığı sınırsız kapasitede Yaratan
gücün oluşturduğu tek bir yaratan enerji vardır Bu enerji sonsuz ortamlarda,
sonsuz “varlık formları ‘nı, sonsuz çeşitlilikler içinde meydana getiren İLAHİ
BİR GÜÇ tarafından “ yaratılmış ve yarat denmiş olan.” Bir YARATAN enerjidir..(
ol dedim oldu).
Yani bu yaratan enerji ayni zamanda başka oluşumları da
farklı formasyonlarda, şekillerde oluşturabilme kapasitesini, gücünü içinde
taşımaktadır.
İşte bütün kâinatların yanı sıra dünya ve dünya üzerindeki
canlı, cansız diye nitelendirdiğimiz her şey, bitkiler, hayvanlar ve insanlar o
enerjinin biçimlendirdiği, bir form verdiği varlıkların görüntüleriyiz
Canlı, cansız bütün varlıklar bu enerjinin değişik frekanslardaki
titreşimlerinden (vibrasyon ) oluşur. (Nitekim ilimde bütün varlıkların enerji
yaydıklarını ispat etmiştir ) Sonsuzdan gelen, sonsuz derecede titreşim seviye
ve yoğunluklardaki formları oluşturan bu yaratan enerji yine sonsuzluğa
gitmektedir. Bu geliş ve yayılım içinde titreşimini çeşitli seviyelerde
yoğunlaştırıp, kabalaştırarak, farklı vibrasyonel titreşim seviyelerinde
fiziksel, maddi alanlar oluşturmaktadır. Çok kaba bir örnek olarak adeta son
hızla dönen bir pervanenin hızını ve titreşimini azalttıkça önce bir çember
bulut, sonra tekerlek, daha sonra ise bir çubuk şeklinde görünmesi gibi..hepsi
de tek bir şeyin farklı görüntüleridir. Bu enerji yaşam biçimi olarak, hayat
olarak, mekan olarak, zaman enerjisi olarak veya sevgi olarak farklı gibi
görünen ama özü aynı olan biçimlerde ortaya çıkabilir. Yerküremizde bu aynı
ortak enerjinin vibrasyonunu muhtelif seviyelerde düşürerek, yoğunluk kazanması
ile oluşmuştur. Fizik ortam, mekan, yaratıldıktan sonrada yine farklı
yoğunluklara bürünerek çeşitli yaradılış formlarını meydana getirmiştir. Dolayısı
ile bütün varlıklar farklı kalıplarda olmakla beraber aynı kök’ten gelmekte ve
bir yaradılış maksadına hizmet etmektedirler.
İşte bizlerde bu yaratan enerjinin farklı titreşim
yoğunluğunda oluşturduğu ruh ve beden birlikteliğinden oluşan varlıklarız Yani
yaratanın Manevi ruhsal özelliği de bizde, maddenin daha kaba seviyeli özelliği
de bizde. İşte bu nedenle enerjinin ince, ruhsal, manevi değerlere haiz yüksek
vibrasyonu ile ,kaba maddenin düşük vibrasyonu arasında kalmış, sıkışmış
durumdayız. Enerjinin ruhsal yönü bizi yukarı çekmeye çalışırken, maddenin
etkisi de aşağıya çekmeye çalışır. DUALİTE dediğimiz (bknz. Dip not) bu ikilem
bizde bilincine varamadığımız bir gerilime, şaşkınlığa yani teşevvüşe neden
olur. Beden fiziksel, madde alemini beş duyu organı ile algılar, duygularına
aktarır, duygu bedeni değerlendirir ve bu algılamalarına göre karşıt
davranışlar, tepkiler (reaksiyonlar ) hazırlar, bu tepkileri harekete geçiren,
eylem haline sokan ise fiziksel bedenimizdir. Duygular bedenimizde arzular,
heyecanlar oluşturur, hırs, nefret, kıskançlık vs. gibi halet ,(duygusal haller
) yaşatırlar, olumlu olumsuz tezahürlere, davranış biçimlerine neden olurlar.
Buradaki duygusallığı, içinde sadece iyilik, merhamet, şefkat, sabır, kanaat,
hoşgörü, sevgi anlamında olumlulukları taşıyan duygular olarak değil, bunların
yanı sıra hırs, öfke, önyargı, kibir, korku, kıskançlık kötülük v.s gibi
olumsuzlukları da taşıyan duygular yumağı olarak bilmeli anlamalıyız. İşte insanın
duygu bedeninde bulunabilen ve iyiliğe, hayra hizmet etmeyen bütün negatif
duygular kurtulmamız gereken ağırlıklar, atılması gereken kabuklardır. Fiziksel
ve duygusal bedenimizde oluşan bu duyguları hemen oluşan tepki ile değil,
ileride göreceğimiz gibi zihinsel bir faaliyetle akıl bedenimiz’ e intikal
ettirmeyi ve onları orada kontrol altına alarak, sonrada vicdanımızla
dengeleyerek en doğru davranış biçimini sergilemeyi öğrenmeliyiz. İşte insan
dediğimiz Ademoğlu’nun yeryüzündeki asli görevi bu olumsuz yönlerinden
kurtularak manevi anlamda yükselebilmesidir. TEKâMÜL budur.
Demek ki biz yukarıya manevi değerlere bağlayan ÖZ’ümüz ile
bizi dünyaya maddi değerlere bağlayan maddi yapımız arasında hem çok büyük bir
çelişki hem de ortak bir bağ vardır. Bir yandan öz’ümüz yukarıdan vicdan kanalı
ile etkiler, tesirler alırken, diğer yandan da maddenin (dünyadaki maddi
olanakların ) kaba titreşim cazibesine doğru çekiliriz. Bu çekim, yahut çelişki
Yaratan’ın muradına uygun olarak belirli bir maksatla formasyonumuza ,içimize
yerleştirilmiş bir özelliktir Bizi maddeye, maddi değerlere çeken mekanizma,
arzu, ihtiras, güç tutkusu, sahip olma isteği v.s gibi kendimize hak olarak
gördüğümüz ve tatmin edilmesini istediğimiz duygular nefsimizi oluşturur. Bunun
sebebi de insanı dünya koşullarına bağlayabilmek içindir. Aksi halde bize hiç
cazip gözükmeyecek olan yeryüzünde durmak istemezdik. Halbuki gaye, muhtelif
yaşamlar boyunca (bir yaşam boyu bu mümkün olmadığı için ) dünyada yaşamı
sürdürürken bu madde cazibesini, nefsimizi kontrol altına almak ,ona irademiz
ile üstün olmayı, ona galip gelmeyi öğrenmek böylece DENGELİ bir şekilde
ZİHİNSEL ve RUHSAL OLARAK gelişebilmek ,bu gayeyi kavrayabilmek, idrak
edebilmek yönünde tekamül etmektir. Dünya mektebinin manevi anlamda eğitim
sistemi, imtihan sistemi budur. Aral Ersin/tekâmül yolcusu