RUHSAL TEKÂMÜL NEDİR 3



Ahiret aleminde (spatyum) hazırlanan, Yaşam planımızdaki hedef dünyadaki madde aleminin bizi etkisine aldığı değer yargıları ile uyuşmaz. Örneğin üzüntüyü yaşayarak merhameti öğrenmesi gereken kişi yaşamda üzüntüden kaçmaya veya gereken sorumluluğu almaktan kaçmaya çalıştığı müddetçe hep üzücü olaylarla karşı karşıya gelecek, buda onda “bunlar hep niçin benim başıma geliyor” diyerek teşevvüşe, şaşkınlığa düşmesine neden olup, kaderine isyan edecektir.. Halbuki bu deneyimlerin neye hizmet ettiğini düşünüp sorgulamak gerekir.
Dünya yaşamında bu teşevvüşten (zihinsel, duygusal karışıklık) kurtulmanın yolu, arzu ve isteklerimizin bizim zannettiğimizden farklı olarak tekâmülümüz için gerekli olan gerçek ihtiyaçlarımız yönünde olması. ile mümkündür. Bu ihtiyaçlar hayat planımızda belirlediklerimizdir. Gerçekleştirmeye söz verdiğimiz taahhütlerimizdir. Unutmayalım ki dünyaya tesadüfen doğa yasalarının gereği olarak değil, YARADAN’ın hizmetinde O’nun muradına uygun olarak belirli bir programın uygulayıcısı olarak geliyoruz. Bu program sonucu oluşacak formasyonumuzla ahiret alemi dediğimiz başka boyutlarda başka görevler almak üzere tekamül sonsuza kadar devam edecektir.(SP tebliğ)
“Dünyada yaşamanızın amacı özünüzde saklı olan eksiksiz bilginin (manevi, ahlaki değerler, erdem) gerçek ihtiyaçlarınız oranında açığa çıkarılması ve kullanılır hale getirilmesidir. “(SP tebliğ )
Burada da belirtildiği gibi merhamet, yardımlaşma, sevgi, hoşgörü gibi artık bugün evrensel olarak kabul edilen değerler içimizde saklıdır ama onları ortaya çıkarabilmek için büyük bir gayret göstermek, bu bilince ulaşabilmek şarttır. Çünkü onlar nefsani duygularla örtülmüş, saklanmıştır. Görevimiz bizi saran bu örtüleri atarak, kişiliğimizin bu olumsuz kabuklarını kırarak Mevlana’nın dediği gibi içimizdeki inciyi ortaya çıkarmaktır. Bir yaşam boyunca bu örtüleri atmak asla mümkün olmadığı için herkese adil olan Yaratıcı ezel-ebet süresi içinde sayısız defalar enkarne olma şansını bizlere tanımıştır. Her seferinde bir kısmını atarak dünya mektebinden mezun olabiliriz. Bunu gerçekleştirmede yeterince başarılı olamayışımızın nedeni ruhsal değil, dünyasal ihtiyaçlarımızı ön plana çıkarmamızdır. Önemli olan hoşumuza gitsin, gitmesin ihtiyacımız olan ruh hallerini yaşamak, deneyimlemektir. Buradaki metod ise çoğu defa yanlış olanı, eksik olanı, olmaması veya yapılmaması gerekeni (önceden bilemediğimiz için ) önce muhtemelen yaparak bunların yanlışlığının, olumsuzluğunun farkındalığına varıp, anlayarak olması gereken şekilde davranmasını öğrenmektir.
“İçinde bulunduğunuz şartların zorluğu, imkânların yokluğu hiç önemli değildir. Önemli olan varlığın durum karşısında göstermiş olduğu halet ve sarf ettiği çabadır “ (tebliğ )
“Ruhsal, manevi yönümüzü geliştirmek dünyadaki mal, mülk gibi maddi değerlerden veya sex gibi hazlardan tamamen el çekmek anlamına gelmez. Sadece spatyumda gerçekleştirmeye söz verdiğimiz yaşam planına uygun, onunla orantılı ölçüde dengeli bir maddesel ilişkiyi ifade eder.” tebliğ
Spatyumda verdiğimiz ancak yaşamda unuttuğumuz söze bizi daima ikaz ederek yönlendiren bir mekanizma mevcuttur.. Bu mekanizmanın malzemesi epröv dediğimiz bizi zorlayarak yönlendirmek için karşımıza gelen olaylardır, etkilerdir.
Varlık yaşadığı fizik aleminden gelen tesirlerle, etkilenme ile ,yukarıdan vicdan kanalı ile gelen içsel tepkisini dengelemelidir. Örneğin karşılaştığımız bir olaydan bize gelen etkinin bizde nefret, kin intikam duygusu oluşturduğunu düşünelim. Tepki olarak kişiyi cezalandırabilir hatta öldürebiliriz veya affedebiliriz. Peki nasıl davranmalıyız ? İşte burada kararı verecek olan oluşan duygularımız değil, çevremizdeki insanların bizim hakkımızdaki düşünceleri değil, toplumun değer yargılarının da ötesinde sadece ve sadece vicdanımızın sesine, mantık ve akıl süzgecinden geçirmek şartı ile kulak vermek olmalıdır. Örneğin gerektiğinde pek çok kişinin hayatına kast eden bir kişiyi diğerlerini korumak için öldürmekte benim için aklımla dengelediğim vicdani kararım olabilir; sadece bana karşı yapılan bir kötü davranışı ise insan hayatına duyduğum saygının ve hüküm vermenin sadece Yaratana ait olduğunun bilincinde olmam dolayısı ile affedebilmekte benim kararım olabilir. Mühim olan sadece duygu bedenimin oluşturduğu intikam alma hissimin değil, bununda ötesinde zihnimin, mantığımın, vicdandan gelen sesi süzerek karar vermesidir. Bu davranıştaki dengeyi oluşturan idrak derecesi ve idrakin oluşturduğu bilinç sahasıdır.Aral Ersin.Tekâmül yolcusu

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADER VE MUKADDERAT NEDİR / A.ERSİN

sevgi ve cinsellik 3

Ruhsal gelişim ve Realite kavramı