FARKINDALIK- İDRAKİN OLUŞMASI- BİLGELİĞE GİDEN YOL/ARAL ERSİN
ÖZ, dediğimiz
Ruh (bugünkü bilgilerimizle bir tür enerji çekirdeği benzetmesini yapabiliriz)
orijinden itibaren muhtelif subtil enerji katmanlarından geçerek dünyaya
enkarne olur, bedene bürünür. Dünya’dan önceki son katman olan ahiret/ spatyum
ise Öz’ün –Ruh dediğimiz-astral- halde bulunduğu yerdir.
Öz’ü işlenmemiş
saf, ham bir elmasa benzetebiliriz. Tıraşlanması gereken, eksik yahut yetersiz
olan yönleri Spatyumda belirlenir. Örneğin; varlığın (bireyin) yeryüzü
deneyiminde merhameti öğrenmesi gerekiyor ise, bu yönünü geliştirecek, böylece
tekâmülüne yardımcı olacak yaşam planının ana hatları Spatyum’da (ahiret âlemi)
oluşturulur. Bu belirlenen kişilik varlığın/ bireyin oluşturmakla görevli
olduğu GERÇEK KİŞİLİĞİ’nin modelidir. Her varlığın ihtiyaç duyacağı,
oluşturması gereken kişilik özellikleri farklı olacağı için, her varlığın bu ihtiyacına göre oluşturulacak
tekamül planı da, varlığın buna bağlı olarak yeryüzünde yaşayacağı deneyimler,
sosyal ortam…vs. de farklı olacaktır. Bunun için farklı şartlarda dünyaya gelir
ve farklı sosyal, fiziksel imkânlara haiz oluruz.
Ne var ki
eksik olan yönlerini oluşturmak için gelen bu ÖZKİŞİLİK yeryüzü şartlarına kapılarak benliğini sahte
kişiliklerle doldurup ulaşması ve tamamlaması gereken GERÇEK KİŞİLİK yerine
zaman içinde çevrenin de etkisi ile bir süper ego oluşturarak pek çok farklı “sahte kişiliklere, hüviyetlere”
bürünür..
Yani; Birey
gerçekten “KİM” olması gerektiğini bulmak yerine, “NASIL” olması gerektiğine
saplanarak yaşam boyu hırslarına ve sıfatlara boğularak oluşturduğu kimlikleri
gerçek zanneder. Hâlbuki bu kimlikler sadece benliğin yeryüzündeki yaşamı ile
ilgili işlevleridir. (meslek, statü,
şöhret, güç para gibi)
“baktığın aynada kendini görürsün, ancak layık olduğun yolda yürürsün”
tebliğ
Öz’ün
oluşturması gereken gerçek kişilik ise
evrensel insani değerlere (buna
vicdani değerler de denebilir) sahip olmakla mümkündür.
“Benlik; varlığın yeryüzündeki işlevsel yapısı, Öz; ise varlığın
sonsuza dek süren yolculuğundaki gerçek yapısıdır.”
Yaşam boyu
içimizde iki farklı ses yankılanır. İsterik ve çıkarcı olan, hep tatmin edilmek
istenen geveze ego ile çok seyrek dinlediğimiz bilgeliğin, vicdanın sesi.
BİLGELİĞE GİDEN TEKÂMÜL YOLUNUN ÜÇ ÖĞRENME
ARACI
1.Dinlemek, Okumak, Dış Etkenler
( Bazı kişiler için sezgisel bilgiler )
2.Fikir ve Düşünme
3.Uygulama
SONUÇ= NEFSANİYETİN
ÇÖKMESİ, EGOSUZLUĞUN BİLGELİĞİ, AYDINLANMADIR.
“Gördüğünü, duyduğunu anlamaya;
anladığını idrak etmeye, idrak
ettiğini de yaşamına uygulamaya gayret etmek gerek.” (tebliğ)
1.Bilgi edinmek için gerek okumak gerekse dinlemek çok kişinin
düşündüğünden daha zor bir süreçtir. Ustaların altını hep çizdikleri gibi okuduğunu
veya dinlediğini gerçekten anlayıp idrak etmek o güne kadar kendimizde
oluşturduğumuz, kavram ve düşüncelerden özellikle de tüm ön yargılarımızdan
kurtulmayı gerektirir ki bu gerçekten son derece zordur.
Bir Ustanın sözünü tekrar edelim” Ne kadar çok dinlerseniz, o kadar çok
duymaya başlarsınız ve ne kadar çok duyarsanız anlayışınız, farkındalığınız o
kadar derinleşir.”
Tasavvuftaki ifadesi ile “evvela
tezekkür et, sonra tefekkür et” (önce aklına getir, sonra üzerinde derin düşün)
Anlamak ve Farkındalık aynı değildir. Anlamak farkındalıktan önceki
basamaktır. Farkındalık ise “Anlamanın” idrake dönüşmesidir. Çocuğumuza
elini ateşe değdirmemesini söyleriz “Anladın mı?”deriz. O da “Anladım.” der,
ama ancak eli yanınca gerçek anlamda ne denmek istendiğinin farkındalığına
varır, işte o zaman idrak oluşur. İdrak mutlaka uygulama yolu ile gerçekleşir
ve unutulmayacak şekilde ruhun malı olur.
2. Bilgeliğe giden yoldaki ikinci adım derin düşünme safhasıdır.
Duyduklarımız, okuduklarımız üzerinde düşündükçe (meditasyon, tefekkür) onlar
giderek zihnimize nüfuz etmeye, bilincimize yerleşmeye ve karşımıza çıkan
olaylardaki içsel deneyimlerle kendilerini göstermeye başlarlar. Düşünceler “akıl
rahminde” büyütülüp olgunlaştırılır.
3.Bilgeliğin üçüncü kademesi ise , Öğretiler, deneyimler üzerinde derin
düşünme ile içselleştirilen, özümsenen konuları, şefkat, hoşgörü, duyarlılık ve
cesaretle uygulamaya koymaktır.
Bakalım Konfüçyüs bu konuda ne
demiş;
“insan üç şey
için tasalanır:
Bir şeyi henüz öğrenmemişse, onu öğrenemediği için tasalanır.
Bir şeyi öğrenmiş ama tam benimseyememişse, bunun için tasalanır.
Bir şeyi öğrenmiş, benimsemiş ama henüz uygulayamamışsa, bunun için de tasalanır.”
Bir şeyi henüz öğrenmemişse, onu öğrenemediği için tasalanır.
Bir şeyi öğrenmiş ama tam benimseyememişse, bunun için tasalanır.
Bir şeyi öğrenmiş, benimsemiş ama henüz uygulayamamışsa, bunun için de tasalanır.”
Öğretilerden şüphe etmek, yerine kendimizden,
bilgisizliğimizden, her şeyi anladığımızı zannederken yeterince anlayamamış
olmamızdan şüphe etmek daha doğru bir yoldur.
A.Ersin Tekâmül yolcusu
Yorumlar
Yorum Gönder