BİLİNÇLİ ÖZGÜRLÜK 2
1. Cİ BÖLÜM DEVAMI
Ruhsal Özgürlük; Hiçbir değer yargısından
etkilenmeden, hiç kimseden korkmadan sorgulayarak düşünebilmek ve bunlara bağlı
olarak inançla ama bencillik (egoizm) ile özveri(diğerkâm) arasındaki dengeyi
sağlıklı bir şekilde oluşturarak çıkacak sonucun da sorumluluğunu kabullenerek yaşamda
serbestçe seçim yapabilmek demektir.
Başkalarına
zarar verebilecek hareketlerden, bedelini başkalarına ödetme pahasına
olabilecek hırstan, haksız rekabetten, kaçınabildiğimiz ölçüde zihnimiz kadar
iç dünyamız gelişecektir. VAR olan her şeyle bir olduğumuzu, BÜTÜN’ün bir
parçası olduğumuzu bilmek, bunu eylemlerimizle bir yaşam biçimi yapabilmek esastır.Bu
yönde kendimizi eğitmiş, toplum dayanışması bilincinde her şeyden herkese karşı
kendimizi duyarlı, saygılı ve sorumlu hissettiğimiz zaman, bencil duygu ve
isteklerimizi aşabilen bireyler olabildiğimiz zaman insanız, özgürüz. Çevremize
yani diğer canlılara, doğaya zarar vermeden, incitmeden, yaşamı akıl, idrak,
vicdan süzgecinden süzerek yaşadığımız ölçüde insanız, özgürüz.
Hepimizin
yaşamını oluşturan, yaşam boyunca aldığımız kararlar, bu kararları alırken
yaptığımız seçimlerdir. Yaşamda önümüze çıkan alternatifler arasından -bazen de
mecburiyetler sonucu- yaptığımız seçimler, bizi bugün olduğumuz yere
getirmiştir. Gelinen nokta insafsız kaderin değil, aldığımız kararlara bağlı
olarak yapılan seçimler neticesi takip ettiğimiz yolun bizi çıkardığı yerdir.
İşte kararlarımız kadar sonuçlarını da sahiplenmek, bu sebep-sonuç bağlantısı
üzerinde derin düşünerek tahliller yapmak, yaşam biçimimiz daimi uygulama
metodumuz olmalıdır. Davranışlarımızın, eylemlerimizin sorumluluğunu da kabul
edebilmek bizi daha güçlü kılacaktır.
Özgürlüğün
denetlenebilmesi de bir bilinç meselesidir.
İnsan
sorumluluğuna müdrik olduğu ölçüde özgürlük yolunda yürüyebilir. Ancak
sorumluluk bilinci gelişen, kendini bu yönde geliştiren kişi önüne çıkan
seçeneklerden akıl, idrak ve vicdan dozu ile yapacağı seçimde, bu seçimin olası
sonuçlarını da göz önüne alarak özgürlüğünü kullanma hakkına haiz olabilir.
Genel bir tanımlama
yapmak istenirse; insanın maddi isteklerini, cinsel arzudahil sair
ihtiyaçlarını giderme dürtüsü ancak bu yöndeki gayretlerinin kimseye zarar
vermemesi halinde, oluşturmaya çalıştığı veya bu beklentilerini kendinde bir
hak olarak görmesinin hiç kimse tarafından tartışma konusu dahi edilmemesi
durumunu belki genel bir özgürlük çerçevesi olarak kabul edebiliriz.
İnsan gerçeğin daima kendi görüşü, beklentisi ve istekleri
doğrultusunda olmasında direnir. Onun gerçeği olmasını özlediği oluşumdur. Aksi
halde hayal kırıklığı, kızgınlık, kıskançlık hatta öfke ile yaşamının kendi
isteklerine uygun bir hale gelmeyişinden dertlenir. Halbuki bu yöndeki
davranışlarının ne kadar yanlış ve haksız olduğunun tarafsız bir gözle farkına varabilse,
gerçeğin kişisel bakışının dışında sadece ilahi irade kanunları içinde var
olduğunu anlayabilse o zaman bu gerçeğin kurallarına, duygularını ve
eylemlerini dengeleyerek uygulayabildiği ölçüde olgunlaşır. “Gerçeği” ve
Gerçeğin yasalarını “olduğu gibi” kavradığı zaman kendi dışındaki gerçekleri de algılamaya
başlar. Kendi düşünce, duygu ve duyarlılığı yetisi ile dünyayı bu anlamda
algılayarak en verimli bir biçimde özgürlük yolunda ilerlemeye başlayan kişi
ruhsal gelişim anlamında da ilerlemeye başlar.
Bilinçli özgürlük karar verme yeteneğini geliştirerek nefs (egoizm) ile
özveri (diğerkâmlık) arasındaki dengeyi sağlıklı bir şekilde oluşturarak,
sorumluluklarımıza sahip çıkabilmektir. Bunun içinde başkalarının aleyhine,
zararına olma pahasına bizi statüye, güce, sahip olma hırsına götüren
öğretilere ve bu öğretilerin oluşturduğu yaşam biçimine karşı cesaretle,
güvenle çıkabilmeyi öğrenmek gerekir.
“ Başkalarının ne dediğine ve ne
diyeceğine bakmak yerine gerçeğin neyi gerektirdiğini dikkate almak gerektir.”
Muhammed İkbal
“Hakikati insanların ölçüsü ile
tanımaya kalkma, insanları hakikatin ölçüsü ile tanı” Hz.Ali
Özgürlük,
kuralsız yaşamak değildir. Toplum kuralları ile bireyin sorumluluk bilincinin
düzeyi arasında ters orantılı bir ilişki vardır. Sorumluluk bilinci az olan
toplumlarda kurallar çok daha gerekli ve katıdır. Kuralların en az uygulandığı
toplumlar ise bireylerin müşterek yaşamanın sorumluluğuna en çok sahip
oldukları özgür toplumlardır. Bireyler bu yöndeki bilinçlerini ne kadar
geliştirirse toplumun kurallara ihtiyacı o ölçüde azalır diğer bir ifade ile
toplum daha özgürleşir. Bu ortak payda bilincine ulaşamayan toplumlarda ise
kuralsızlık kargaşa, kaos yaratır.
Bir arada
yaşamak demek birlikteliği paylaşmak demektir. Bu ise müşterek değerlere sahip
olmak, bu değerleri paylaşmakla mümkündür. Bu değerlerin başında ise bir
diğerine duyulan sorumluluk bilinci gelir. Sorumluluk bilincini taşıyan
bireyler birbirlerine yük veya problem olmazlar.
Özgürlük
ahlaksızlık da değildir. Tersine bireysel sorumluluğunun farkında olmak
demektir.
Herkes
özgürlük ister, ama kimse sorumluk almak istemez. Sorumluluğu kimsenin üzerine
de atamazsın. Çünkü özgürsün ve özgür olarak yaptığın eylemi kimsenin sana
zorla yaptırmış olduğunu söyleyemezsin.
Özgürlüğün bedeli sorumluluktur. Öyle bir sorumluluk ki ancak tek başına kendi yolunda
kendinle savaşarak elde edebilirsin.
Sorumluluk
sahibi olmak olgunluktur, bu bir bilinç düzeyidir.
İşte o zaman
özgürlük, insanı kölelikten yukarı taşır. A.Ersin
Yorumlar
Yorum Gönder