Ruhsal gelişim ve Realite kavramı


Realite: /aral ersin
“Realite, insanların inanarak doğru olduğunu savundukları değerler, sahip oldukları bu değerlerle yaşama bakış açıları, bu bakış açısından insan ilişkilerini ve olayları değerlendirmeleridir. Her birey yaşamını kendince doğru olduğuna inandığı, sahip olduğu bu değer yargılarına, bu bakış açısına bağlı olarak değerlendirerek yürütür. Çünkü onun doğruları ne ise eylemi de o olacaktır. 
İnsanlar arasındaki ruhî değer ve olgunluk farkları, realite farklarından hâsıl olan değişik bilgi ve görüşler halinde dünya hayatlarına akseder. Dünyada tıpatıp aynı düşünen, hisseden iki insan mevcut değildir. Çünkü her bireyin ulaşmış olduğu tekâmül seviyesine bağlı olarak realitesi de farklıdır. Böyle oluşunun sebebi mutlak tekâmül kanunu esaslarının icap ettirdiği bir sonuçtur
Diğer taraftan insanlar bazı hassalarını, diğerlerinden daha fazla tekâmül ettirmiş olabilirler. Meselâ hainliğini azaltarak daha üstün realitenin seviyesine erişen bir insan, son derece egoist veya cimri kalmış olabilir.
Dolayısı ile Realite kişiseldir,‘Sübjektif’tir. Birey’den bireye göre farklılıklar gösterir. Çünkü her birey ayrı bir varlık ve ruhtur.Görgüsü, bilgisi tekâmül seviyesi farklıdır.
En büyük yanlış ise, sahip olduğumuz realitenin en doğru, en üst realite olduğuna inanmaktır.
Gerçekte Realite Bireye olduğu kadar zamana ve mekâna göre de değişir Bir devrin realitesi daha sonrakinden farklıdır. Çünkü bilgi ve algılama, idrak gelişmiştir. Buna paralel olarak ruhların da bilgi ve görgüsü gelişmektedir.
Neo-Spiritüalizmin kurucusu Dr.BedriRuhselman’a göre; İnsanın yaptığı en büyük hatalardan biri, bir realiteye saplanıp kalmak, ne olursa olsun ondan vazgeçmemektir.
Bunun en açık örneklerinin de Din ve Bilim alanını ilgilendiren konularda olduğunu özetle şöyle örneklemektedir:
“Bir gün bir peygamber, bir nebi veya bir bilim adamı gelir ve bazı realiteleri anlatır, açıklar. O zaman için geri olan çevresine oranla, yükseltici ve öğretici değerlere sahip olan bu bilgiler pek çok insanı karanlıktan biraz daha kurtarabilir. Her realitenin doğuşunun insanlık için yararlı ve yükseltici nedenleri vardır. Yalnız unutulan nokta hiçbir realitenin “Mutlak” olmadığı dolayısı ile devresini bitirdikten sonra zamanla idrakin, bilincin gelişmesi ile  daha yüksek bir realiteye doğru biçimlenmesi  gereğidir. Zamanla bağnazlığa dönüşebilecek olan bu tutum bilimde de vardır. Galile ve Koopernik örnekleri gibi”
Bilinç ile realite arasında doğru orantılı bir ilişki vardır. Bilinç yükseldikçe, realitenin açısı genişler. Bireyin bilinç düzeyi aynı zamanda onun realitesini de oluşturur. Bilinç adeta bir gözlük gibidir. Gözlüğünüz ne kadar net ise, o kadar iyi görürsünüz. Bilinciniz ne kadar yüksek ise o ölçüde daha detaylı, daha net, daha berrak, daha derin ve aydınlık görürsünüz. Veya bir dağın tepesine ne kadar çıkarsanız, etrafı o kadar geniş ve net görürsünüz.
Diğer bir anlatımla; Bilinç karanlık bir oda da yanan ampul, mum gibidir. Ne kadar güçlü, ne kadar kuvvetli ise, karanlıklar o kadar dağılır. Her şey daha berrak hale gelir. Odadaki bütün eşyalar, detaylar ortaya çıkar. Neyin nerede olduğunu gerçek bir şekilde görürsünüz.
Hepinizin bildiği üç kör ve bir fil hikâyesi gibi, her birinin elinin değdiği yere göre(boru, ağaç, yılan) şeklinde tarif ettikleri fil, gözler açılınca bütün olarak tamamen farklılaşır, görüntü netleşir ve o zaman Verite’ye, yani gerçek doğruya, hakikate daha yaklaşmış oluruz.
Bu bakımdan Bilinç ile Realite arasında çok sıkı, doğru orantılı bir bağ vardır.
Her yaklaşımın, bakışın, önce bir yüzeyselliği olur. Çünkü yüzey olmadan derinlik de olmaz. Denizin yüzeyini oluşturan onun derinliğidir. Realite katmanları da böyledir. Yüzeyden başlayarak derine gidebilme, daha derinleri görebilme imkânı doğar.
Neo-Spiritüalizm de realite genelde dört basamaklıdır. Bireyin realitesi yükseldikçe, yapısındaki alt basamaklardaki olumsuz özellikler minimuma, en aza iner ama dünya yaşamında yüzdeyüz ortadan kalkamaz.
Bu basamakları kısaca özetlersek;
1.         Otomatizm Realitesi; Tamamen içgüdüsel olarak, kendi nefsi için yaşamak.
2.      Şeriat Realitesi; Dinin koyduğu kurallara dünyada ve ahirette cezalandırılma korkusu nedeni ile uymak.
3.        Sevgi Realitesi; Yaşamda başta aile bireyleri olmak üzere, başkalarına da ilgi gösterebilecek seviyeye gelmek, onlara karşı kısmen sorumluluk hissetmek.
4.       Makul veya sorumlu Vicdan/ Bilinçli Vicdan Realitesi; Dünyadaki veya Ahiretteki cezalardan korktuğu için değil; vicdanının elvermediğini artık yapmayacak bir bilince sahibi olmak, Çevresine karşı bu ahlaki ve sosyal sorumluluğa haiz olmak.
Bu basamakların Tasavvuf’daki ayırımı ise; Şeriat-Tarikat-Marifet-Hakikat kademeleridir.
Bir örnek verelim;

Kan davasında babası vurulan bir çocuk öç almak için diğerini öldürmesinin gerekli olduğu inanmış ve bunu bir görev olarak kabul ederek gereğini yerine getirmiş ise bu inanç o basamağındaki realitenin bilgisi ve değeridir. Bunun üzerinde ki realitenin bilgi seviyesinde ise kendisine fenalık yapmış olsa dahi o insan hakkında intikam duygusu beslemenin doğru olmadığı fenalıklara daima af ile karşılık verilmesi gerektiği bilgisi ve ilâhi hükmü geçerlidir. İşte örneğimizdeki kişi ahiret alemindeki hesaplaşmadan sonra tekrar dünyaya geldiğinde kendisini eski realitesinden bir üst realiteye çıkaracak her türlü senaryoyu ve mücadele imkânları yaşam planına konulur. Yeni yaşamında eski realitesinin tesirinden kurtularak bir üst realitenin farkındalığına yükselmek, bu bilince ulaşmak bu kişinin yaşamındaki ANA GÖREVİDİR.   

Bilincimizi yükselttikçe, bilince tutunup tekâmül ettikçe, realitemiz genişleyecek, tıpkı yüksek bir dağa tırmanan dağcı gibi yükseldikçe görüşümüz daha panoramik olacak, daha aşağılardayken göremediğimiz güzellikleri, vadileri, dağları detayları görecek yani ruhsal anlamda tekamül ederek yükseleceğiz.
Kader ve Mukadderat arasında bilinçli yaşam kitabımdan. A.Ersin Tekâmül yolcusu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADER VE MUKADDERAT NEDİR / A.ERSİN

sevgi ve cinsellik 3